GELENEKSEL DEĞERLERİN ABC'Sİ. BÖLÜM 1: GELENEK

GELENEKSEL DEĞERLERİN ABC'Sİ. BÖLÜM 1: GELENEK

Aleksandr Dugin
Konstantin Malofeev
Başpiskopos Andrei Tkachev

Rus TV kanalı Tsargrad (Çargrat), "Geleneksel Değerlerin ABC'si" adlı yeni bir TV programı  başlattı. Üç Rus düşünür tarafından Rus varlığının ve Rus geleceğinin temelleri üzerine bir söyleşi dizisi yayınlanacak. Bu söyleşilerin birincicisi Gelenek hakkında. Söyleşinin tarafları  Konstantin Malofiyev, Aleksandr Dugin ve Başpiskopos Andrey Tkachev, Rusya Federasyonu devlet başkanı sayın  Vladimir Putin tarafından onaylanan Geleneksel Manevi ve Ahlaki Değerlerin Korunması ve Güçlendirilmesine Yönelik Devlet Politikasının Temellerini inceliyor.

Konstantin Malofiyev : Geçenlerde, Geleneksel Manevi ve Ahlaki Değerlerin Korunması ve Güçlendirilmesine Yönelik Temel Devlet Politikasını onaylayan 809 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlandı. Şimdi bu geleneksel değerlerden bahsetmek, onları tanımlamak istiyoruz. Böylece herkes, liberal iğrençliklerin yerini geleneksel değerlerin aldığı Rusya'da meydana gelen karmaşayı düşünebilir. Ama önce geleneğin kendisinden söz edelim. Muhataplarım Aleksandr Dugin ve Peder Andrey Tkachev.  Aleksandr Gelievich, gelenek tam olarak nedir?

Aleksandr Dugin : En önemli şey geleneğe neyin karşı olduğunu anlamaktır. Bunu anlarsak, geleneğin anlamını da kavramış oluruz. Gelenek, moderniteye, her zaman azdan çoka giden her şeye gücü yeten ilerleme fikrine karşı çıkar. Materyalist  dünya görüşüne göre , dünyayı insanlık tarihinin sürekli bir gelişimi olarak görmeye alışkınız, ancak gelenek bunun tersini söylüyor: Önemli olan, daha önce olup bitenlerdir. Temel ve belirleyici olan kökenlerdir.

Geleneksel değerlerden bahsediyorsak, köklere ait olanı savunuyoruz demektir. Tanrıyı  taşıyan pederlere dünyanın başlangıcına, dünyanın temelinde yatan şeye, kuruluşuna. Ve çağdaş değerlerden bahsettiğimizde ise , tam tersine, bunların her yeni baskısı bir öncekinin yerini alır ve sonra olan bitenle tamamen farklı bir şekilde ilişki kurarız. Gelenek açısından önemli olan, başlangıçta neyin var olduğu ve neyin her zaman orada olduğudur. Modernite açısından ise tam tersine şimdi olan, bir olaylar, icatlar, keşifler zincirinin en sonuncusu. Burada şimdiki zaman geçmişin yerini alıyor.

Gelenek açısından geçmiş, bugün için bir referans noktasıdır. Ve moderniteye geçişte Avrupa tarihine bakacak olursak, geleneksel değerlerin temelinin Sonsuzluk, modern değerlerin temelinin ise zaman olduğunu görürüz. Modernite, Sonsuzluk olmadığı, sadece zamanın olduğu varsayımına dayanır.

Geleneksel değer Tanrı'dır ve modern değer insandır. Geleneksel değer cennettir, modern değer ise dünyadır. Geleneksel değer ruhtur, modern değer ise maddedir.

Gelenek ile modernite arasında temel bir karşıtlık var ve şimdi yemin ettiğimiz gibi geleneksel değerler üzerine yemin edersek, böyle bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi olsa bile aslında alışılagelmiş bir düşünce biçimini alt üst ediyor. Tamamen unutulmuş bir şeyi keşfediyoruz: gelenek ve onun mantığı, yapısı, felsefesi.

Başpiskopos Andrei Tkachev : "Nereden geldiğinizi hatırlayın ve tövbe edin" diyor Havari Yuhanna'nın Kıyameti. Bu 'nereden düştüğünü hatırla' metaforu geçmişin hatırasıdır. Mnemosyne (hafıza tanrısı), ilham perileri korosunda hüküm sürer, hafızanın ana ilham perisidir. Ve bu canlı hafıza aslında bugünü inşa ediyor. Yahudilere, İbrahim'e istinaden, 'Seni oluşturan taşa bak' denildi, fakat o zaman kayadan insan kaya olur, kayadan moloz olur, sonra moloz toz olur.

Aslında bu, ilerlemenin en kötü halidir. Dolayısı ile hiçbir ilerleme yok. Sonuçta, yüksek sesle konuşulmalı. Çünkü örneğin Bach'ın bir gecede yazılan eserleri iki günde öğrenen öğrenci gruplarına veriliyordu ama bugün bizim konservatuarımız bunları yıllardır öğretiyor. Ve tüm filozofları bir araya getirirseniz, yalnızca Platon'un topuğunu alırsınız. Ya da Aristoteles'in kulağı. Yani insan hayatı boyunca Aristoteles'i inceleyebilir ve onu hayatı boyunca anlayamayabilir.

Garip bir şekilde en iyisi çoktan yapıldı. Kendimizi sürekli olarak en iyiye karşı ölçmeliyiz. Kayaları yığınlara, yığınları moloza ve molozları toza çeviren ilerlemenin aksine. Gerçekte, bize sunulan ilerleme budur.

KM : Hukuki açıdan şaşırtıcı olan, bu geleneğin yönetmeliklerimizde yeni yeni ortaya çıkması. Az önce bahsettiğiniz derinlik bizim mevzuatımızda yoktu. Ve geleneksel değerler, dini gizleyen bir tür örtmecedir: ortodoks için ortodoksi veya herhangi bir diğer dini ahlak.

Bugünün laik mevzuatında, her yüce sözün aşılandığı bürokrasi - damgalanmış, alçak sözler - hakimdir. 1917'de mevzuatımızdan yüksek sözler kayboldu. Rus İmparatorluğu'nun kanunlarını açarsanız, ne kadar şiirsel yazıldığına şaşıracaksınız ve Çar Alexei Mihayloviç'in Tüzüğü'nü veya Korkunç İvan'ın 100 bölümünü okursanız , yazılanlara şaşıracaksınız çünkü modern bürokrasiye kıyasla çok şiirsel görünüyor.

Diğer bir deyişle, modern hukukta geleneksel değerlerin tümü üst düzeydedir. Bu nedenle, bir avukat için, herhangi bir yasa uygulayıcısı için, Rus geleneksel değerleri hakkında yazılanlar, az önce söylediğiniz her şey anlamına gelir. Hepsi felsefe, hepsi din ve hepsi ahlaktır. Normatif bir eylemin kuru dilinde böyle tarif edilir.

AD : 1917 konusunda kesinlikle haklısın. Gerçek şu ki, en azından 1917'den 2022'ye kadar toplumumuzda, önce Bolşevik, sonra liberal bağlamda ilerleme fikri egemendi. Başka bir deyişle, hem komünist hem de liberal ideolojiler geleneğe aykırıydı. Aslında her ikisi de geleneğin üstesinden gelinmesi, kökünün kazınması ve ondan kurtarılması gerektiğini açıkça ilan eder. İlerlemenin dogmatik olduğu yer burasıdır.

Hepsinin kasıtlı hedefi, Peder Andrew'un bahsettiği o kayanın dağılmasıdır. Ne de olsa, 1917'den önce geleneksel bir toplumda ya da en azından daha sonrasına göre çok daha geleneksel bir toplumda yaşıyorduk. Dönemin ana referans noktaları monarşi, imparatorluk, ortodoksluk, milliyet idi. Slav yanlısı felsefe, Rus dini felsefesi. Bütün bunlar geleneksel değerlere yönelikti.

Diğer bir konu ise, 17. yüzyıl Rusya'sının otantik geleneksel değerleri ile 18. yüzyılda ve kısmen 19. yüzyılda modernleşme ve batılılaşma sürecinden geçmiş geleneksel değerler arasında bir fark olmasıdır. Kesin konuşmak gerekirse, Büyük Petro'dan itibaren Rus İmparatorluğu'nda her şey gerçekten geleneksel değildi, ancak geleneğe sadakat hâlâ bir hedef, bir ideal olarak ifade ediliyordu.

Bugün sadece 100 yıl geriye gitmiyoruz. 809 sayılı Kararname sayesinde bugünümüz, geleceğimiz ve eski Rus yerli geleneğimiz arasında bir köprü kuruyoruz. Ve bu, elbette bizim için bir kez daha dine, İmparatorluk'a, Narodnost'a, Rus başlangıcına, Rus kimliğine odaklanıyor. Bütün bunlar yeniden doğrulandı. Eşsiz bir dönüm noktası, son 100 yılda benzeri görülmedi.

AT : Bence aynı zamanda insanın korunmasıyla da ilgili. Chesterton'ın The Eternal Man adlı bir kitabı var. İçinde, Sırp Aziz Nicholas'ınkine benzer bir şekilde, şairin bir zamanlar tamamen sözlü geleneğe ait olduğu fikrini ifade ediyor. Sonra tüy kalemle yazmaya başladık, sonra daktilo tuşlarıyla yazmaya  ve şimdi ise klavyenin başına oturuyoruz. Ancak öz değişmez. Ancak şiiri yazan, canlı, çarpan ve soruları yanıtlayan bir kalptir.

Modernite, tüy kalem yerine bilgisayarın övgüsüdür: insanlar daha önce cep telefonları olmadan nasıl yaşıyorlardı? Modern insan, cebindeki gadget'a dayanarak önceki tüm nesiller üzerindeki üstünlüğüne dair kesin bir kaba güvene sahiptir. Gerçek şu ki, insanlar eskiden çok daha akıllı ve güçlüydü.

Normal bir insan, çocukları seven, ekmek yiyen, hava soluyan, Allah'a dua eden ve kendisine verilen küçük toprak parçasını değerlendiren adamdır. Chesterton'a göre bu geleneksel erkek, "ebedi insan"dır. Çağlar değişir, yeleğin yerini ceket, ceketin yerini ceket alır ama kalp hep aynı atar, insan kalbi. Modern insan yok olma tehlikesiyle karşı karşıya çünkü kim bilir neyle beslenecek, kim bilir ne için yakılacak. Doğum yapmayacak, cinsiyet değiştirecek ve şnitzelle tatlandırılmış solucanlar yiyecek.

Yani, her yönden onunla alay edilir, onu tam olarak bir erkek olarak yok eder ve gelenek, insanı Tanrı'nın yarattığı gibi korur. İncil'deki adam için bir mücadele çağına girdik. Yani insanı korumak gerekir. Gelenek budur - çünkü Müslümanlar bizi Avrupalı ​​ateistlerden daha iyi anlıyor ve Yahudiler de bizi Müslümanlar gibi anlıyor. Ve genel olarak, inancı veya dünya görüşü ne olursa olsun insan olmak isteyen herkes bizi anlar. En azından oldukları gibi kalmak için bunun bir mücadele zamanı olduğunu hissetmek.

Evet, amacımız dönüşmek, kuşatılmak. Ama önce kalmalıyız. Bu yüzden dönüşebilen insan olarak kalmak için mücadele ediyoruz.

KM : Kesinlikle haklısın. Besteci Mahler'e atfedilen, geleneğin küllere tapınmak değil, ateşi canlı tutmak olduğunu söyleyen ünlü vecizeyi hatırlayın. Ve bunu anlamak çok önemlidir. Gelenek muhafazakarlıktan farklıdır ve gelenekçilik muhafazakarlıktan farklıdır.

Gelenek derken geçmişten değil gelecekten bahsediyoruz. Geleneksel bir devlet olursak geçmişten bahsediyoruz diyenler var. Herkesin takunyalarla dolaşacağını ve o eski  aletlerin götürüleceğini. Bu doğru değil. Gelenek kendimize, dünyaya bakmanın bir yoludur. Ve siz, Sayın Başkan, Tanrı'nın evrenin merkezinde olduğu şeklindeki geleneksel görüşü söylerken haklısınız. Bu durumda geleneksel toplum, Ebediyet'te yaşadığımız ve Ebediyet'e hazırlandığımız toplumdur. Ve ruhlarımızın kurtuluşu olan Cennetin Krallığını arzuluyoruz. Bu, hayatımızın şu an için, zafer için, tüketim için, rahatlık için olmadığı anlamına gelir. Ebedi içindir, Allah içindir. Geleneğin en önemli anlamı budur.

O canlı, gerçek, titreşen bir nefestir, Tanrı'nın nefesidir. Ve gelenek nedeniyle O'nunla yaşayabiliriz. Ve modernite sayesinde, Peder Andrei'nin bahsettiği selüloit toplumda yaşıyoruz. Yakında solucanlar yiyecek, çünkü zaten tüm insanlık onurunu unutmuş. Tanrı'nın ona kendi suretinde ve benzerliğinde verdiği bu haysiyet.

AT : Ne yazık ki Kilise bazen geleneği bir antik çağ deposuna dönüştürmek istiyor. Eskiden olduğu gibi pankart ilahisiyle şarkı söylüyoruz ama ne hakkında ve neden şarkı söylediğimizi anlamıyoruz; beşinci yüzyılınkine benzer mimari formlar yaratırız, bazilikaları yeniden üretiriz ama nedenini anlamayız, yani kendimizi bir Procrustean taklit yatağına sokarız. İçinden çıkmamız gereken korkunç bir saçmalık. Evet, araba kullanacağız ama o arabalarda ilahiler söyleyeceğiz. Aslında gelenek budur.

RD : Ama bazı Ortodokslar tarafından kullanılan znamenny ilahisini [şarkı söyleme geleneğini] sürdürmek gerekiyor. Belirli bir tonlama ile uyum içinde kötümser bir katodur, Ed]. Bu, eski Rus manevi geleneğimizin bir parçasıdır.

AT : Katılıyorum.

KM : Peder Andrei bunun anlaşılması gerektiğinden bahsediyor.

AD : Tabii ki olmalı. Genel olarak, her şey anlaşılmalıdır: yaptığımız, koruduğumuz, geri yüklediğimiz ve onayladığımız.

KM : Gelenek bu. Gelenek, Rus dilinden daha zengin olan Kilise'nin Slav dilini anlamaktır. Daha çok örneği var.

AD : Tabii ki. Kilise Slavcası olmadan modern Rusça anlaşılamaz. Kilise Slavcasında köklerimiz ve kökenlerimiz, orijinal anlamlarımız var. Konstantin Valeryevich'in Sonsuzluk hakkında söyledikleriniz önemlidir. Gerçek şu ki, gelenek geçmiş değil, ebedidir; ama ebedi olan her zaman canlıdır, her zaman tazedir. Sonsuzluk vardı ve olacak. Sonsuzluktan geleceğin içeriğini çiziyoruz.

Eternity'ye sahip değilsek, sadece geçmişi gelecekte geri dönüştürürüz. Modernite, ilerleme, gelişme için çabalayan, geçmişi sömüren, onu boşa harcayan ve geleceği olmayan insanlar. Yani, Eternity ile yüzleşen gelenek insanlarından çok daha yaşlı ve arkaiktirler. Eternity her zaman taze olduğu için, Eternity her zaman yenidir.

KM : Sonsuzluk sonsuzdur.

AD : Evet, sonsuzdur. Bize geleceğin olasılığını verir.

AT : Bir ağaca bakmak için her yaprağa bakmak zorunda değilsiniz, kökleri sulamanız ve kazmanız gerekir. Devlet, toplum ve insan söz konusu olduğunda gelenek denilen şey budur. Çünkü tıp, eğitim, ulaşım ve diğer şeylerle, örneğin ekolojiyle ayrı ayrı uğraşırsak, sanki her yaprağa bir çeşit ilaç sürüyoruz. Ama kök çürük ve hiçbir şey işe yaramıyor. Bu yüzden gelenek, kökleri kazmak ve sulamaktır. Yapraklar işini yapacak.

AD : Sadece taç değil, kökler de büyür. Yani gelenek kesinlikle yaşayan bir şeydir.

KM : Çünkü toprak iman, güneş de Allah'tır. Bu örneğe bakarsak, gelenek tamamen din ile ilgilidir. Gelenek tamamen inançla ilgilidir. Felsefi anlamda ve teolojik anlamda gelenek vardır ama hukuksal anlamda gelenek, yüce olan her şey demektir. Yüce ve yüce olan her şeye 'geleneksel manevi değerler' denir. Doğrudan toplumun temeli olan dini veya ortodoks başlangıç ​​hakkında yazmak yerine 'geleneksel manevi değerler' ifadesi kullanılmaktadır. Şimdi Devlet Politikasının Temelleri ile Ebedi ve Yüceler dünyasına bir pencere açtık. Tozlu, çengelli mevzuatımızı silkeledik ve yukarıya, Sonsuzluğa doğru bir pencere açtık.

AD : Bu en önemli şey. Temel olarak, tüm bakanlıkların ve dairelerin, kültür, eğitim ve tıbbın tek bir üst otorite altında konsolidasyonudur. Ve sosyal alan, ekonomi, bilgi politikası ve güvenlik: bundan böyle her şey geleneğin bayrağı altında olmak zorunda.

KM : Evet. Bu, tartışmamızın ilk bölümünü sonlandırıyor. 'T' geleneğinden bahsettik.