Actual politics

ABD'deki seçim değil iç savaşın ilk aşaması

Her şey mevcut ABD Başkanı Donald Trump'ın beklenmedik bir şekilde 2016 yılında iktidara gelmesiyle değişti. Amerika'da onun gelişi tamamen olağanüstü bir şeydi. Trump'ın seçim kamanyası, küreselciliğe ve Amerikan elitlerine yönelik eleştiriler üzerine inşa edilmişti. Başka bir deyişle Trump, Cumhuriyetçi partisinin neo-muhafazakar kanadı da dahil olmak üzere iki partili konsensüsa doğrudan meydan okudu ve…. kazandı. Elbette, Trump'ın 4 yıllık başkanlığı, Amerikan politikasını bu kadar beklenmedik bir şekilde tamamen elden geçirmenin imkansız olduğunu gösterdi ve Trump, neo-muhafazakar John Bolton'u Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak ataması da dahil olmak üzere birçok taviz vermek zorunda kaldı. Ama ne olursa olsun, en azından kısmen de olsa kendi çizgisini takip etmeye çalışıyordu ve bu küreselcileri öfkelendiriyordu. Böylece Trump, iki ana Amerikan partisi arasındaki ilişkilerin yapısını önemli ölçüde değiştirdi. Onun yönetiminde Cumhuriyetçiler, erken GOP'un karakteristik özelliği olan Amerikan milliyetçiliğine geri döndüler, bu nedenle "America first! " veya "Let’s make America great again!" sloganları ortaya çıktı. Bu, Trump ile Hillary Clinton arasındaki rekabetten başlayarak, aslında Trump'a ve onu destekleyen herkese gerçek bir savaş (siyasi, ideolojik, medya, ekonomik vb.) ilan eden Demokratların radikalleşmesine neden oldu. 4 yıldır bu savaş bir an bile durmadı ve bugün, yeni seçimlerin arifesinde, doruk noktasına ulaştı. 

Libya'da Fransa'ya karşı Türk-Rus işbirliği

Türkiye’yle Rusya’nın Libya’da stratejik yönelimlerinin ayrıştığı noktalar olmasına (Rusya Tobruk hükümetine daha fazla meyilli), bununla birlikte Rusya ve Fransa’nın Hafter’e ortak desteğine rağmen Moskova ve Paris arasında da uzlaşmaz çok sayıda çelişki söz konusu. Türk birliklerinin hemen Libya’dan çıkmasını ve Sarac’a desteğine son vermesini talep eden aynı Macron, sözde “Rus paralı askerlerinin” de (ki varlıkları kesin olarak kanıtlanamamıştır) ülkeyi terk etmesini istemektedir.
Liberal küreselleşmeci hegemonyanın ideologlarından biri olan Levy’nin oldukça etkisi altında bulunan Macron, iki ülkenin de hangi güçleri desteklediklerine bakmaksızın Türkiye ve Rusya’yı düşman olarak hedef almaktadır. Türkiye ve Rusya, çok kutuplu dünyadan, egemenliğin güçlendirilmesinden yana ülkelerdir ve bu sebeple küreselleşmecilerin (özellikle yeni, Avrupa sürümünün) önündeki en önemli engellerdir.

Çok kutuplu dünyanın şehidi Kasım Süleymani ve Büyük Kıtalar Savaşı’nın yeni coğrafyası

Islami devrim Muhafız Birlikleri’nin Kudüs Özel Kuvvetleri Komutanı General Kasım Süleymani’nin 3 Ocak 2020’de Amerikan füzeleri ile öldürülmesi, Orta Doğu’daki dengelerin şekillenmesinde tamamen yeni bir durum olduğunu
işaret eden önemli bir andı.
Orta Doğu’nun, dünya jeopolitiğindeki küresel yönelmelerin aynası olmasıyla aynı ölçüde
, bu olay da bütün olarak dünya düzenini etkileyen daha da büyük bir boyuta sahipti.
Birçok gözlemcinin, Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı verilen mücadelenin kahramanı
olan General Süleymani’nin ölümünü, Üçüncü Dünya Savaşı’nın ya da en azından
ABD’nin İran’a karşı vereceği savaşın başlangıcı olarak yorumlaması bir tesadüf değildir.
İran’ın 8 Ocak 2020’de Irak’taki iki Amerikan askeri üssüne düzenlediği füze saldırısı
da bu analizi doğrulamaktadır: Süleymani’nin ölümü “son savaşın” başlangıç
noktasıdır.

Gelecek için bir atılım: Afrika

Afrika kıtası, bugün hep daha fazla ilgi odağı oluyor. Bir yandan açlığın ve yoksulluğun yaşandığı, hayatını sürdürmek için en ilkel araçlara bile ihtiyaç duyulan insanlığın bu fakir bölgesi, Avrupa’yı ve dünyanın diğer refah bölgelerini kaplayan bir göç dalgası yaratıyor. Diğer yandan Afrika, sayısız doğal zenginliklerin kaynağı, yüksek demografik yapıya ve hala değerlendirilmemiş toplumsal ve kültürel imkânlara sahip bir bölge.

ABD yönetimi içinde görüş ayrılığı olmasına rağmen 15 Temmuz'un ardında CIA vardı

Burada öncelikli olarak önemli olan Türk Ordusu’nun pozisyonu. En başından bu yana aslında çok açık bir durum söz konusu. Tüm yanlış anlaşılmalara rağmen tamamen sahte bir dava olan Ergenekon davasının oluşumunda FETÖ ve CIA gibi küresel güçlerin parmağı vardı. Önceden ordunun yapısının Erdoğan’ın lehine olmadığını söylemek gerekir. 15 Temmuz’daki askeri bir darbe girişimi değildi sadece ordu içindeki küçük bir kesimin Türkiye’deki kalkışmasıydı. Darbeciler ne vatansever ne Kemalist’ti. Tamamen FETÖ ile CIA’nin etkisi altındaki bir kesimden oluşuyordu. Bu kalkışma Amerikan hükümetinin rejim değişikliği üzerine tasarlayıp onayladığı bir kalkışma değildi. ABD’nin yapısı içinde küresel yapılar üzerine kafa yoran bir kuruluşun girişimiydi diyebiliriz. Çünkü Trump’tan önce ABD yönetimi birleşik bir anlayışa sahip değildi. O dönem ABD yönetimi içinde küreselci-milli çatışması ve rekabeti söz konusuydu. Darbe girişiminin ardında CIA’nin küreselci parçasının olduğunu söyleyebiliriz. Bildiğim kadarıyla ABD’de de bu konuda ciddi görüş ayrılıkları oldu ve belki de bu yüzden darbe girişimi Erdoğan tarafından daha kolayca bastırılabildi. Kısacası Birleşik Devletler Türkiye’de rejim değişikliği konusunda birleşik bir fikre sahip değildi. FETÖ, CIA yapısı içindeki tekil bir fraksiyon tarafından harekete geçirildi. Bu ekip ayrıca Türkiye’de bir dönüşümü öngörüyor ve bağımsız Kürt devletinin varlığını savunuyorlardı.  Fakat bu plan ABD yönetimi içindeki tüm taraflarca kabul görmedi. Ama şunu da söylemek gerekir. Türkiye’de darbenin gerçekleşmesini isteyip de bunu göremeyenler Amerikan seçimlerinde Trump’ın seçilmesini istediler ve onu desteklediler. Bunun en büyük nedeni Trump’ın Erdoğan’ı sevmemesi kadar, Türk ve İslam karşıtı olması ve genel manada Büyük Ortadoğu Projesi fikirlerini paylaşmamasıydı.

 

İşte Rusya'nın İdlib teklifi

İdlib sorunu aşılınca bütün dikkatler kuzeydoğuda toplanır ve eğer ortak bir konum belirlenirse ne hukuki ne askeri şekilde hiçkimse Suriye trajedisinin nihai çözümünün ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden tesisinin önünde duramaz.

Üstelik tam da o zaman savaş sonrası geleceğin projesi oluşturulur ve böyle bir proje Suriye’deki kanlı iç savaşa yol açanlar, yani Arap dünyasını kana boğmaya çabalayan küreselci stratejistler ve İsrail dışındaki tüm güçlerin işbirliğine açık olur.

Bu nedenle barışa giden yolda ve Suriye’nin kurtuluşunun önünde en büyük engel İdlib’dir.

Eğer Türkiye’de bir kısmını bölücü Kürtlerin oluşturduğu liberal Batıcı muhalefetin saldırıları altında daha zayıf bir konuma düşen Erdoğan konunun ciddiyetini anlar ve mantıklı bir karar alıp Türkiye’nin güdümündeki silahlı gurupları Şam ve Moskova’nın kesin af garantisi karşılığında silah bırakmaya davet ederse, bu sorun gayet kolay çözülür.

 

Çok kutuplu dünya yapısı içinde Türkiye

Nüfusunun çoğunluğu Müslüman bir ülke olan Türkiye, Arap ve İran kültüründen ayrışıyor. Türkiye, kendine özgü geniş bir medeniyet alanı olarak birkaç geleneği bünyesinde toplamış durumda: İlk Göktürk Kağanlığı’ndan Gök Orda’ya kadar Türk Turan devletleri, İslam halifeliği, Bizans İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Devrim. Bu geleneklerin kesişmesi Türkiye’yi yarattı. Bu sebeple çok kutupluluk bağlamında Türkiye, çok önemli bir rol oynayabilir, öyle ki, kısmen Avrasya uygarlığına, kısmen İslam uygarlığına, kısmen de Avrupa uygarlığına aittir. Bu, Ankara’ya çok geniş imkânlar sunuyor, Avrasya ittifakının ve İslam dünyasının önde gelen kutuplarından biri olma şansını veriyor. Bununla birlikte Türk-Rus ittifakı, Batı karşısında Türkiye’nin konumunu sağlamlaştırıyor. Suriye krizi sırasında Rusya’yla sağlanan koordinasyon, iki ülkenin ortak hareket ettiği zaman yakalayabileceği başarıları gösteriyor. Avrasya’nın ekonomik açıdan sunduğu fırsatlar da Türkiye açısından hayati önem taşıyor. Bu sebeple çok kutuplu dünya Türkiye için her anlamda bir güvencedir.

Dugin'in Suriye'ye son saldırı analizi

Saldırılar Rusya ve İsrail arasındaki ilişkileri bitiriyor. Saldırıları başından beri fiştekleyen Telaviv’in Bolton üzerindeki umutları suya düştü. İran ve Hizbullah hedef alınmadı. Riskli bir oyun oynadı İsrail ve kaybetti, şimdi bedelini nicelik ve niteliksel olarak ödeyecek. Moskova’daki Putin’e sadık ve yakın İsrail lobisi onu içeride destekleyip, dışarıda İran ile ilişkilerine kesmeye çalışıyordu. Artık o lobi faal olamayacak. Rusya, İsrail’in düşmanları ile ilişkilerini güçlendirecek. En önemlisi de İsrail, ABD ve Batı kampında Rusya’ya düşmanlığın öncülüğünü ve kışkırtıcılığını yaparken far ışığına yakalandı. Bu dikkatle not edilmiştir.

Rusya’nın Ortadoğu politiği

ncelikle az ya da çok ama Rusya’nın Türkiye ve Ortadoğu’ya bakışında bir değişim olduğunu söylemem gerekir. Bu değişimin dinamiklerini doğru okumanın Türkiye’nin Ortadoğu politikasını daha etkin yürütmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum. Artık güney komşumuz olarak Rusya var. Ve daha uzun yıllar komşumuz olarak kalacağını düşünmek yanlış olmayacaktır. Aslında Avrupa için olduğu kadar Rusya için de Türkiye-İran hattı aşılmaması gereken son sınırdır. Bu sınırın aşılması Hazar havzasını ve müteakiben Rusya ana karasını istikrarsızlaştırmanın yolunu hızla açabilir. Rusya bunu çok iyi biliyor. Tabii ki diğer küresel ve bölgesel aktörlerle ilişkilerini de bu kapsamda ve uzun süreli olarak dizayn etmeye çalışıyor. S-400 füze sisteminin alımıyla daha ileri seviyeye taşınan Türk-Rus ilişkileri bölgede kalıcı istikrar etkisi oluştururken, Rusya’nın Suriye’de konuşlandırdığı S-400 sistemlerine rağmen İsrail’in zaman zaman Suriye içlerindeki bazı yerleri savaş uçakları ile vurabilmesi birtakım soruları da gündeme getiriyor.

Çözüm: Ankara-Moskova-Tahran Ekseni

Söyleşimizin sonunda Prof. Dr. Aleksandr Dugin’e bazı isimler ve terimler söyledik ve kendisine anında neyi çağrıştırdığını birkaç kelimeyle ifade etmesini istedik:

Gorbaçov: İhanet, cehennem, aptallık, casusluk, hile, akılsızlık, çürümüşlük, iblis.
Stalin: Güç, kudret, büyüklük, hayır ve şer, derinlik, düalizm, devasalık, korku, hayranlık.
Putin: İmkân, kapıların açılması, kurtuluş, yarım kalmışlık, dönemeç.
Atatürk: Kurucu, asker, ata, muzaffer, irade, güç, millet, devlet kurmak.
Devrim: Yükseliş, açılım, tırmanış, ebedi dönüş, çürüyenin yıkılışı, üstün düşüşü, filizlerin özgürleşmesi, yaşamın ölüme karşı zaferi.
Liberalizm: Yalan, çözülme, kimliğin kaybolması, yapay zekâlı makinaların insanın yerine geçmesi, geleneklerin kaybolması, cehennemim ideolojisi, beterin beteri, iblis.
Kırım: Rus devlet yapısının beşiği, kutsal toprak, Türkiye ve Rusya arasındaki Avrasya köprüsü, Rusya’nın ayrılmaz parçası.

Prof. Aleksandr Dugin'den Türkiye'ye uyarı: ABD yüklenecek B planı yapın

Türkiye’yi 15 Temmuz darbe girişiminden bir gün önce “Orduda hareketlilik var” diye uyaran Rus filozof Prof. Aleksandr Dugin, Gazete Habertürk'ten Nalan Koçak'a konuştu

KIMI “Putin’in başstratejisti -hatta beyni-”, kimi “Rus dış politikasının mimarı” diyor. Foreign Policy Dergisi’ne göre Putin, Erdoğan ve Trump’ı birbirine bağlayan adam... “Kim bu?” dediğinizi duyar gibiyim. Prof. Dr. Aleksandr Dugin’in ta kendisi. Türkiye, Dugin ismini jet krizi ve darbe girişimi nedeniyle duydu. Türkiye’yi darbeden bir gün önce “Orduda hareketlilik var” diye uyardığı herkesin malumu. Peki 40’tan fazla kitap yazan, Uluslararası Avrasya Hareketi’nin liderliğini yapan bu filozof kim? Yukarıda sıraladıklarımızın hangisi? Ve neden Türkiye’yle yakından ilgileniyor? Yanıtlar için Dugin’e ulaştık. Rus stratejist, Türkiye’yi yeniden uyardı ancak bu kez darbe değil ABD’den geleceğini iddia ettiği ekonomik yaptırımlara karşı...

- Resmi göreviniz yok. Sizi nasıl tanımlamalıyız? Putin’in danışmanı mı, yoksa stratejistlerinden biri mi?

Önce filozofum. Etki yaratmanın en iyi yolu fikirler. Hükümetle de bu fikirler aracılığıyla bağ kuruyorum.

ABD PYD’yi kullanıyor

15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve Ankara-Moskova diyaloguna ilişkin de çarpıcı açıklamalarda bulunan Dugin, “FETÖ amacına ulaşsaydı Türkiye işgal edilecekti” dedi.

Çok yakın bir zamanda Erbil’e gerçekleştirdiğiniz ziyaretle başlayalım… Türkiye’de ‘manidar’ bulanlar oldu. Bu ziyareti, Rusya’nın Kuzey Irak’ın bağımsızlık referandumuna destek olarak ele alabilir miyiz?

Ben Ortadoğu jeopolitiğiyle ilgilenen biriyim. Bölgede barışa katkıda bulunan tüm aktörlerle görüşürüm. Eğer durumdan azade durursak, İsrail veya ABD’li güçler Kürtleri kullanacaklar.

İsrail ve ABD ‘Kürtleri’ nasıl kullanacak?

Onları manipüle ederek Suriye’yi, Türkiye’yi ve İran’ı yıkacaklar. Fakat aynı zamanda Kürtleri korkutmamamız gerekiyor. Onlara saygı duymalıyız ve Avrasya projesine dahil etmeliyiz. Kürt devleti kurulursa ABD’nin eline bırakılmamalı. Onlar bunu bölgeyi karıştırmak için istiyorlar. Herhangi bir grubu ABD’nin eline teslim etmek daha fazla kana sebep olacaktır.

İsrail veya ABD’li güçler Kürtleri kullanacak

Ortadoğu'daki gelişmeleri değerlendiren Dugin, ABD'nin bölgeyi karıştırdığını ve Rusya, İran ve Türkiye'nin bölgede parçalanmaya engel olacağını belirtti.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in başstratejisti Aleksander Dugin, Ortadoğu’daki son gelişmeleri ve Türkiye’nin bölge politikalarındaki önemini Star’a değerlendirdi. Ortadoğu halklarının kimlik bunalımı yaşadığını vurgulayan Dugin, Rusya, İran ve Türkiye’nin parçalanmaya engel olacak ittifakı kurduğuna dikkat çekti.

15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve Ankara-Moskova diyaloguna ilişkin de çarpıcı açıklamalarda bulunan Dugin, “FETÖ amacına ulaşsaydı Türkiye işgal edilecekti” dedi.

Çok yakın bir zamanda Erbil’e gerçekleştirdiğiniz ziyaretle başlayalım… Türkiye’de ‘manidar’ bulanlar oldu. Bu ziyareti, Rusya’nın Kuzey Irak’ın bağımsızlık referandumuna destek olarak ele alabilir miyiz?

Ben Ortadoğu jeopolitiğiyle ilgilenen biriyim. Bölgede barışa katkıda bulunan tüm aktörlerle görüşürüm. Eğer durumdan azade durursak, İsrail veya ABD’li güçler Kürtleri kullanacaklar.

Putinin müşaviri: Vilayəti-Fəqihin mərkəzində insan yox, Allahın iradəsi dayanır!

Düşünürəm ki, yaşadığımız dövr axirüzzəman – zamanın sonudur. Zaman öz mahiyyətinə yaxınlaşanda, bütün gizlinlər aşkarlananda tarixin məfhumu göz önündə canlanır. Deməliyik ki, biz ən mühüm dövrdə yaşayırıq...
Rusiya tarixində öz mahiyyətimizə yaxınlaşma dövrü yaşayırıq. Biz ortodoks məsihiyik. Rusiyanın mövcudluğunun məfhumu ortodoks məsihi mədəniyyətinin məfhumudur. Sovetlər dövründə Rusiya tarixinin müqəddəsliyi olan məsihi ənənələrini əldən çıxardıq. Hazırda həmin kimliyə qayıdırıq...
Biz anti-məsihi mədəniyyətlərə qarşı gedirik. Müasir qərb mədəniyyəti utanc gətirir, xəcalətdir. Biz qərb mədəniyyətini anti-məsihi mədəniyyət kimi dəyərləndiririk. Siz İslamda

Rus uçağının düşürülmesi ve Rus askerinin ölümü Türk-Rus ilişkilerine büyük darbe indirdi

Türkiye PYD’yi terör örgütü olarak kabul ediyor, ABD ise bu örgüte destek veriyor... Şunu anlamanız lazım: Uçağımızın düşürülmesi ve pilotumuzun öldürülmesinin ardından Rusya, Türkiye’deki yönetimi düşman olarak görüyor. Türk devletini değil, iktidarı düşman olarak görüyor. Biz bu ayrımı yapıyoruz ancak durum çok hassas olduğu için ayrım yapmak zorlaşabiliyor. Ben bu durumda Kürtlerin (konferansa) katılımının taraftarı değilim, bunun doğru olduğunu düşünmüyorum ancak Rusya, Erdoğan’a karşı hamle yapıyor. Erdoğan’ın Rusya’ya ve Putin’e karşı işlediği suçtan sonra Türkiye, Rusya’nın başka türlü davranmasını bekleyemez. Bu bir çeşit yanıt niteliğindedir. Sorunlarımızı barışçıl yollardan çözelim. Çünkü Rusya ve Türkiye arasındaki barış, iki ülkenin de kurtuluşunun tek yoludur. Rusya’yla barış yapan Türkiye ilerler, Rusya’yla savaşan Türkiye düşüşe geçer. Bu Rusya için de geçerli. Rusya da Türkiye’yle barışa ve ittifaka muhtaç. Ancak Erdoğan’la ya da Batıcı, İslamcı bir Türkiye’yle değil! Gerçek Türkiye’yle, Kemalist Türkiye’yle. Erdoğan’ın Türkiyesi gerçek Türkiye değil. O, Türkiye’yi öldürüyor, mahvediyor

Duginin Turkca

<p><iframe align="left" frameborder="0" height="300" scrolling="no" seamless="" src="http://www.evrazia.tv/player.php?id=1842" width="520"></iframe></p><p>2001 yılı Nisan ayı sonunda medya tarafından Rusya&#39;da politik ve sosyal bir oluşum olan Avrasya Hareketi&#39;nin kuruluş toplantısının yapıldığı haber verildi. Bu durum, Avrasyacılık&#39;ın bütün kamuoyu tarafından benimsendiği ve siyasî bir güç haline geldiği manasına mı geliyor? Bizde Avrasyacılık fikirlerinin yeni olduğunu söylemek yanlıştır. Yalnız bu etapta biz kendimize yakın olan entellektüel merkezleri ve politikacıları birleştirmek için çalışıyoruz. İş adamları, dünyanın gerçekleriyle tanıştıktan sonra daha önce ihmal ettikleri bazı işlemlerle karşılaşınca, çağdaşlaşmanın global kurallarını, görünmeyen dünya güçlerinin birbirlerini nasıl etkilediklerini merak etmeye başladılar. Bu bilgiler ticarette büyük önem kazandı. Bunlardan habersiz olanlar ise büyük gelir kayıplarına uğrayabilirlerdi. Bahsi geçen faktörler, Avrasyacılık hareketimizi, ekonomik, sosyal ve entellektüel alanlara yeni bir bakış açısı kazandıracak sosyal ve politik bir güç haline getirmiştir. Biz, &quot;bakış açısı&quot; prensibine dayanan bir siyasî hareketiz.&nbsp;</p>

Ankara-Moskova Ekseni Pek Çok Sorunu Çözer

Hakan Aksay : Sayın Aleksandr Gelyeviç, dünyada meydana gelen olayları niçin özellikle Avrasyacılık bakış açısından değerlendiriyorsunuz ? 

Aleksandr Dugin : Avrasyacılık bir felsefe, siyasetin felsefesi, tarihin felsefisidir. Avrasyacılık bir düşünce akımı olarak geçen yüzyılın 20’li yıllarında beyaz göçmenler arasında ortaya çıkmış olup Nikolay Trubetskiy, Pyotr Savitskiy, Nikolay Alekseyev, ve Georgiy Florovskiy’nin adlarıyla bağlantılıdır. Avrasyacılık Rusya’yı Asya ile Avrupa’nın kesiştiği noktada ortaya çıkan bağımsız bir medeniyet, hem Avrupa hem de Asya’nın çizgilerini taşıyan bir özgün dünya olarak değerlendirmektedir. 

Ben 80’li yılların ortalarında Avrasyacı oldum. O zaman biz, tüm Avrasyacı yazarları yeniden basmış, bu konuyla ilgili pek çok kitap ve makale yayınlamıştık. 90’lı yılların sonunda Avrasyacılık Rusya’da güçlü bir düşünce akımı haline geldi. Ben geleceğin bu düşünceden yana olacağını düşünüyorum. Avrasyacılık çok uluslu Rusya için ulusal fikrin en uygun biçimidir. Avrasyacılık bizde bulunan Batı ve Doğu öğelerini anlamakta ana halk olan Rusları ülkemizde meskun diğer halklarla uyumlulaştırmakta, post-Sovyet alanın ideolojik, düşünsel ve felsefi temellerde entegrasyonu için mükemmel bir temel oluşturmakta ve Batı ve Doğu ülkeleri ile ilişkilerde çelişmeyen bir model yaratmaya olanak tanımaktadır. 

SALDIRGAN KAHROLSUN!

Bugünkü sabah bütün uluslararası normları bozarak ABD, bağımsız egemen devlet olan İrak’a karşı eşi görülmemiş saldırı gerçekleştirmiştir. Dünya topluluğuna meydan okunmuştur. Uluslararası düzeninin esaslarını çiğneyen ABD’nin militarist yönetmenliği, ancak Washington hoşnutsuzluğunu uyandıran herhangi devletin işlerine müdahale ederek, dünyayı tek başına idare etmek niyetlerinin ciddiyetini pratikte gösteriyor. Diğer ülkelerin egemenliklerine önem verilmemesi hakkında kendi asker doktrininde beyan edip egemen İrak devletine karşı gerekçesi olmayan saldırı ile bunu tasdik ederek, ABD kendini uluslararası topluluğun kanunları dışına çıkarmıştır.

Bush-Junior dünya çapında hitlerizm korkunç yoluna dönmüştür. Aslında bu ABD ile ingiliz ortağı tarafından dünyanın bütün ülkelerine ve halkalarına ilan edilen dünya savaşın başlangıcıdır.

 

AMERİKA’NIN ÇÖKÜŞÜ KAÇINILMAZDIR

İrak savaşıyla dünya tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. Bu artık geçmiş ile gelecek, Yalta dünyası (yani 1945 yılında SSCB, ABD ve İngiltere liderleri katılmasıyla Yalta’da yer alan konferansta imzalanan anlaşmaların sonucunda oluşmuş uluslararası düzen) ve Post-Yalta dünyası arasında bir tartışma değildir. Yalnız tartışma geleceğe yönelik iki jeopolitik proje arasında devam edilecektir. Birinci proje – tek kutuplu dünyayı öngören Amerikan projesidir. İkinci projeye göre dünya çok kutuplu olacaktır. Bu dünyanın ayrı kutupları Avrupa, Rusya-Avrasya,  Japonya, Çin, İslam dünyası vb. olacaktır.

Altı ay önce ABD yeni asker doktrinini beyan etmişlerdir. Bu doktrin, diğer ülkelerin “sınırlı egemenliğini” öngörür. Yani ABD fiilen dünyanın herhangi ülkesinin iç işlerine karışmak niyetini açıkça ilan ettiler. Bu doktrin beyan edilmesi, uluslararası sistemin yıkılmasına ve “eski dünya düzeni” yokedilmesine yönelik yeni bir adım olmuştur. Bu arada Amerikan hukuku emsal üzerinde esaslandırılmıştır. Yeni doktrini yürürlüğe girmek için bunu pratik hareketlerle tasdik etmek gerekiyordu. İrak’a karşı amerikan saldırısı işte böyle bir hareket olmuştur. Bu saldırıya ancak amerikan-ingiliz askerlerinin katılması ve fransız-alman Avrupa’nın saldırıya karşı çıkması çok manalı bir olaydır. Böylece yeni bir karşıgelimin çevre çizgileri çizilmiştir: tek kutuplu dünyaya karşı çok kutuplu dünya.

AVRUPA: KARA VE DENİZ ARASINDA

Irak olaylarının oluşmasından sonra siyasi analitikçilerinden bazılar, Avrupa Birliğinin iki kampa ayrışması hakkında fıkır belirtmeye başladılar. Birinci kamp ABD ve İngiltere’nin sert politikasını desteklemiştir, ikinci kamp kararlı olarak bu politikaya karşı çıkmıştır. Bazı çevreler için beklenmeyen bir olay olmuş bu ayrışma, aslında Avrupa kıtasının jeopolitik ikiliğinin klasik şemasının mantığına tamamen uygundur. Jeopolitikçiler uzun zamandan şöyle bir kaideyi farketmişler: Avrupa’nın kendi içinde iki kutbu – batı ve doğu kutupları – vardır. Bu kutuplar, K.Schmidt sözlerine göre, ‘Batı ve Doğu arasında mevcut olan dünya gerilme hattının küçük bir modelini oluşturmaktadırlar’.

Batı kutubunun çekirdeği İngiltere’dir. Bu ülke, Avrupa tarihinde siyasi, ekonomik ve fikrî modernizasyonun timsalidir. Doğu kutubunu ise Almanya temsil eder. Tarihsel olarak Almanya muhafazakarlığa ve tarihsel ananeciliğe maildir. Almanların siyasi ve ekonomik nüfuzu altında bulunan Doğu Avrupa ülkeleri, ‘Orta Avrupa’ olarak kabul edilir. İngiltere’ye yönelen devletler, ‘atlantist devletler’ olarak tanımlanır. Avrupa’nın gerilimi İngiltere ve Almanya arasında geçiyor.

Irak ve Kıbrıs ile ilgili Avrasya

Sayın meslektaşlarım! Bu yüksek Toplantıya konuşmacı olarak davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Bizi davet eden şahıslara teşekkür ederim ve Türk topraklarında bulunarak hazırlamış olduğum konuşmayı sunduğum için çok mutluyum.

Irak ve Kıbrıs ile ilgili Avrasya konumunu algılamak için öncelikle “Avrasyalılık”, “Avrasya”, “Avrasya süreci”, “Avrasya projesi”nin ne olduğunu izah etmek gereklidir.

Avrasyalılık, 20’li yıllarda Rus mülteciler arasında oluşan dünya görüşü, siyasi felsefe ve stratejik yaklaşımdır. İşte o dönemde “Avrasyalılık” terimi doğmuştur. Trubitskoy, Savitskiy, Alekseev, Suvçinsky gibi Rus filozofları bu dünya görüşünün temelini oluşturdular. Avrasyalılık Rusya tarihini, İslav’ların yanı sıra Türk’lerin işi olarak algılamaktadır. “Avrasyalılık” ile ilgili ayrıntılı çalışma, “Naslediye Çingizhana” (Cengizhan’ın mirası) adlı kitaptır.

DIŞ HABERLER

Avrasyacıların önderi Dugin: Rusya’nın Orta Asya’daki öncelikli ortağı İran’dır

Batı karşıtı Avrasya hareketinin kurucusu Aleksandr Dugin, jeopolitik açıdan Rusya’nın Orta Asya ve Kafkaslar’da birinci ortağının İran olduğunu düşünüyor.

Rus Jeopolitiği kitabında yer alan Türkiye’ye ilişkin olumsuz fikirlerine rağmen ülkemizdeki bir kısım ulusalcıların fikir babası kabul ettiği Dugin, haftalık haber dergisi Aksiyon’a çarpıcı açıklamalarda bulundu:

Rusya’daki siyasî görüşler içinde, lideri olduğunuz Avrasya Hareketi nasıl bir çerçeveye oturuyor?

Avrasya Hareketi, jeopolitiğe dayanan siyasî bir felsefedir. Dünya tarihi içinde Rusya’nın kendine özgü bir yeri olduğunu ve küreselleşme karşısında yalnız ülke ve halk olarak değil bir medeniyet olarak da jeopolitik kimliğini koruması gerektiğini savunur. Küreselleşmeyi bu kimliğimizi kaybetmemize yol açacak bir risk olarak görüyoruz. Rusya’nın yaklaşımı, Batı ve Doğu’yı birleştirmek ya da sentez elde etmek üzerine değil, farklılıkları korumak üzerine bina edilmelidir.

Sayfalar